26 Nisan 2011

Oğlum Melek Oldu

Merhaba,

Bu son yazım, bu son. Bu blog Kırpık için açılmıştı, onun ve dostlarımızın hikayelerini paylaştım. Yüreğimden ne geliyorsa onu yazdım. Yazılarımın Kırpık ile olanları mutlu sevgi dolu, diğer hayvan dostlarımızla ile ilgili yazdıklarım, üzüntü acı keder çaresizlik doluydu.

Tam 16 yıl, Kırpıkla geçen 16 yıl her hali güzel her hali mutluluk veren dünya tatlısı küçüçük bir köpekti o kendi küçüktü ama yüreği kocamandı. Ailemizin bir parçasıydı. Artık yok, 16 yıllık mutlu yaşamı küçük kalbinin son kez atmasıyla son buldu. Hayvan sevmeyen içimin nasıl yandığını anlayamaz anlamasınlarda zaten hatta okuma zahmetinde bile bulunmasınlar. Canım çok yanıyor ama yüreğimi teselli eden şeyler de var. Kırpık 15 günlükken elimdeydi, sonrasında 16 yıl sıcacık bir ailenin içinde yaşadı, hep sevildi, asla onu terketmeyi bırakmayı düşünmeyen insanlarla yaşadı. Onun için çok fedakarlıklar yapıldı, tatile gidilmedi, günde 3 kez yaz kış onunla parka gidildi, maması gecikmesin diye belki erkenden eve gelindi ama kimse bundan şikayet etmedi, o çok sevildi. Son nefesini de en sevdiği insanların kucağında verdi.

Kırpık bize çok şey öğretti, sevgiyi fedakarlığı çok şeyi. Bizi hiç üzmedi, çok sevdi.

Kırpık, oğlum, meleğim bu son yaptığın hiç olmadı, beni çok üzdün, bizi çok üzdün, ilk ve son defa üzdün. Şimdi melek oldun, sen mutlu bir köpektin bizide çok mutlu ettin oğlum...

10 Temmuz 2008

İYİ, KÖTÜ, KİRLİ...













Merhaba,

Uzun süredir yazamayışımın nedenleri oldukça fazla ama bunlardan en önemlisi başıma bir bela geldi sormayın. Hem öyle bir belaki dünya tatlısı bir bela. Adı "Kirli".

Benim bütün hayvansever dostlarım maillerim ve yardım çığlıklarım sayesinde Kirli'yi tanıyor. Ama henüz Kırpık Bey kendisi ile tanışmadı. Kırpık Bey den müsade almadan, ondan burda bahsediyorum ama nede olsa o Kırpık Beyin kardeşi artık. Oğlum birdi iki oldu. Sayısız oğlum ve kızım var ama bunlar benim kayıtlı evlatlarım.

Adının neden Kirli olduğunu merak edenler için hemen belirteyim. Kirli sokaktan geldi. Aslında kendisi kurt-collie kırması, yani belli ki birileri onu almış, bakmamış ve sokağa atmış. Küçücük hali ile sokakların acımasız kurallarına direnmiş günlerce aç kalmış, itilip kakılmış ve sonunda geze geze beni bulmuş. İyi ki de bulmuş...

Kirli benim bugüne kadar gördüğüm en değişik köpek. Bi kere çok hareketli yani henüz 4 aylık ama kocaman bir gövdesi, kocaman patileri var. Sokaktaki günlerinde çok aç kaldığı için herşeyi yiyor ve iştahı sonsuz. Sanırım yine aç kalacağını sanıyor. Bu nedenle göbekli bi oğlan ama buna rağmen çok hareketli. Hiç yorulmadan saatlerce koşturup oynayabiliyor. Çok zeki, fazla zorlanmadan gel, otur, içeri, pati ver komutlarını öğrendi ama gelin görün ki Kirli "ısırma" komutunu arapça bir kelime sanıyor.

Fena ısırıyor :)) Kollarım, ellerim kevgir ve jiletçiler gibi. İnsan içine çıkılamaz hale getirdi beni ki onla uğraşmaktan hayvan içine de çıkamaz oldum. Bir kere ısırma krizine girdimi durmak bilmiyor. İlk zamanlar dişleri ve çenesi güşsüzken küçük çizikler yaparken artık derin diş izleri ve morluklar yaratabiliyor. Tuvaleti geldiğinde iki kez "hav hav" diyor. Acıktığında farklı bir tonda, başka köpekleri kovmaya çalıştığında başka tonda havlıyor. Ve benim bunları anladığımın farkında. Geçenlerde bir müşteriyi arkasından pusu kurup bacak arasından ısırınca, dedesi epey sinirlendi ve "Kirli" ye bir yer aramaya başla dedi. Ben tabiki aramadım çünkü o biraz çılgın ama ben onu seviyorum. Bu günlerin geçeceğini biliyorum ve çilesi neyse çekiyorum. Büyüdüğünde uslu bir oğlan olacak eminim. Çok cesur, 3 katı köpeklere dişe diş kafa tutuyor ve kaçırmayı başarıyor. Hem de kendi bağlı onlar serbestken.

Kirli'yi fazla övdüm. Kırpık Bey Allahtan okuma yazma bilmiyor. Ben ne anlatırsam yazdıklarım ile ilgili inanmak zorunda. Kirliyi eğitime göndermeyi bile düşündüm. Ama sanırım eğitim için henüz yaşı küçük.

Bundan sonra ondan da bahsedeceğim tabiki. Artık oda aileden. Dilerim ömrü uzun güzel olur. Hep iyi şeyler yazarım ben de.

Son birşey daha. Kirli bana hediye gönderildi diye düşünüyorum. Son dönemlerde Balkızımın, Karakızımın, kimseye zararı olmayan birbirine sarılıp yatan yavru köpeklerimin ve diğerlerinin. Belediye ekiplerince acımasızca alınıp götürülmesinden sora resmen Kirli bölgedeki kurtarılmış köpek oldu. Ostimde köpek bırakmadı Yenimahalle Belediyesi. Aldıkları hiç bir köpeği geri getirmedikleri gibi. Küpeli ve sahipli köpekleri de toplayıp götürdüler. İki adım boş arsayı onlara çok görüp şikayet edenleri de, acımasızca onları toplayıp kimbilir ne yaptıkları belli olmayan kamu ya da özel şirket görevlilerini de en üst makama havale ediyorum. "Sizden büyük Allah var..."

03 Haziran 2008

YİTİP GİDENİ BOŞUNA BEKLEMEK...

Derlerdi ki kayıp acısı ölüm acısından kötüymüş. Mezarının yerinin belli olması bir nimetmiş. Ben düşünürdüm, ölüm bir son oysaki kayıpta bir umut vardır. Meğer ne kadar yanılmışım. Yaşamadan bilemezmiş insan, yaşadım bildim.
19 Mart 2008 tarihinde kayboldu BALKIZ, o günden bugüne yazamadım elim varmadı. Resimlerine bakamadım. Aklıma geldikçe aynı acıyı tekrar tekrar yaşadım. Ancak şimdi yazabilme cesaretini toparladım.
Bir gün önce telaşla geldi kızım, sanki bana bişeler anlatır gibiydi telaşı ama ben anlayamadım.
Kızım 1 sene önce gelmişti bana; çok zayıftı, uyuz başlangıcı vardı, halsizdi, bitkindi hep uyumak istiyordu. Ben onun bal rengi gözlerine aşık oldum, çok sevdim. En güzel yemekleri pişirdim ona sevgimle beraber sundum. Kızım düzeldi, uyuzu kalmadı, tüyleri pasparlak olmuştu. Gözleri daha bi güzel bal rengiydi artık. Gözlerime bakıp teşekkürünü sevgisini anlatırdı. Yağmurda ıslanır koşa koşa gelirdi ben onu kurulardım, severdim hep severdim.
Kış geldi, kar yağacaktı, kızım dışarda üşüyecekti. Klübe yaptırdım ona. Ama bir kez bile girmedi içine, karda yattı ama yinede klübeye girmeyi reddetti. Benim kızım küpeliydi. Büyükşehir
Belediyesinin ilk küpeledikleri köpeklerdendi. Kısırlaştırmak için yakaladıklarında yaşadıkları her ne ise Balkız kapalı ortamlarda kalmayı asla istemiyordu. İçeriden korkuyordu ve klübesini hiç sevmedi. Bende ona kapının önüne köpükten yataklar yaptım. Orayı sevdi kızım. Hep orda uyurdu.
0000912 numaralı mavi küpe taşıyordu. Küpeli oluşu bir nevi rahatlatıyordu beni, küpeli ya bişe yapmazdı ona belediye falan. Alıp götürmezlerdi. İnsanlar korkmazdı, küpeli ya, aşılı ya.
Kaybolmadan bir hafta önce küpesinin, numara yazansmı düşmüştü. Metal kısım duruyordu ama içime bi kurt düştü. O kurttan nefret ediyorum. Bunları önceden hissetmekten nefret ediyorum. Aradım belediyeyi. İstersem tekrar küpeleyebileceklerini ama buna gerek olmadığını söylediler. İçim çok rahatlamadı ama kızım tekrar aynı eziyetleri çeksin istemedim.
19 Mart günü, sabah geldim kızım yoktu. Oysaki burdan ayrılmazdı. Neyse oyuna dalmıştır dedim. Gelmedi. Akşam oldu gelmedi. Acıkmış olmalıydı gelirdi. Diğer köpekler onun sıkı arkadaşıydı. Onlarla gezer oynardı ama yemek vakti onları eker gelirdi. Ben kızıma tavuk yapardım. O kuru mama sevmezdi. Bazen tavukta yiyesi olmazdı. Elimle tek tek yedirirdim.
Nazlanırdı. Nazlatırdım. Kırpıktan sora bi köpeği bu kadar sevebileceğimi tahmin etmezdim ama sevdim. Balkızı çok sevdim.
Ertesi gün yine gelmedi, belediyeyi aradım. Bu bölgeden alım yapmadıklarını söylediler. Hatırı sayılır hayvan korumacı büyüklerimi aradım. Sağolsunlar onlarda soruşturdular. İki kez barınağa gittim. Tek tek o zavallıcıklara baktım benim kızım yoktu. Onların hepsini alıp gelesim geldi ordan. Hepsi yalvaran gözlerle bunu istiyordu. Alamadım. Lanet olsun ordarakıp geldim.
Günler geçti. Yolda yürürken, arabayla giderken gözümün gördüğü heryeri günlerce taradım. Herkese sordum. Her kuytuya baktım. Barınağa resimlerini götürdüm. Yok yok yok. Sanki yer yarılmış koca köpek içine girmişti. Öldüyse ölüsü nerdeydi. Topu topu iki sokak arasında yaşayan köpek hiç çok uzağa gitmediki şimdi kaçıp gitmiş olsun. Hem niye kaçsın, kaçmazdı beni severdi kızım. Evini severdi.
Mailler attım, dostlarımdan destek mailleri aldım. Herkes elinden geldiğince aradı dualar etti. Ama nafile Balkız yoktu. Beraberinde en yakın arkadaşı olan yine küpeli siyahkızda yoktu. İkisi aynı gün kaybolmuş, üçüncü kankaları Efeyi boynu bükükrakmışlardı.
Biliyormusunuz kaybolduklarının ertesi günü Efe geldi, elimi yaladı, gözlerime baktı uzun uzun. Oda bişey anlatmak istiyordu. Ben yine anlamadım. Efe biliyordu onlara ne olduğunu ama anlatamıyordu. Anlayışı kıt olan bir türdenim nede olsa ben. İnsanım işte. Onları yokeden de bi insandı. Sevende insandı, yaşatanda insandı, öldürende insandı.
O günkü hislerimi tarif etmem imkansız. O günde edemezdim. Edebilsem o gün yazardım bunları ama edemezdim. İçim yandı. İçiniz yandıysa daha önce bilirsiniz. En güzel tarifi bu işte, "içim yandı", kavruldu. Çaresizdim. Aklıma bin türlü bişey geliyordu. Her türlü vahşet senaryosu.
Bugüne kadar dilsiz zavallı hayvan dostlarımın başına gelen, gördüğüm duyduğum tüm üzücü olaylar birleşmiş, beynimde türlü türlü şekillerde Balkızın başına geliyorlardı. Uyumadım, uyuyamadım. Yemedim, yiyemedim. Kızım açtı. Tavuk görmek istemedim. Balkızım severdi.
Hala tavuk görmek istemiyorum. Yaşıyorsa günlerdir ne yapardı. Ben onu elimle beslerdim. Of Allahım. Ölmüş olsa, artık güvende olduğunu bilirdim. Ama kayıptı, kimbilir kimlerin elindeydi. Ne durumdaydı. Beni bekliyordu kurtarayım diye ama ben ulaşamıyordum. Düşündükçe yine delirecek gibi oluyorum ama gerçekten kayıp sahibi hergün yanarmış bunu öğrendim.
Halen yolda bir beyaz köpek görsem durup bakıyorum. O mu? Değil. O olsa nasılda kucaklarım kızımı. Beni tanır mı? Tanımazhiç. Onlardaki vefa, karşılıksız sevgi başka hangi canlıda var. İnsanda yok bunu biliyorum. Sizde iyi biliyorsunuz.
Kızım kayboldu, ben yandım. Dilekçeler yazdım telefonlar açtım. Biz almadık dediler. İnandım :) Başka ne yapabilirdimki? 1 ay sonrada KARAKIZ kayboldu. Aynı süreç baştan başladı. Sonuç mu? Aynı.
Biliyorum ki, ben bu dünyadaki yaşam süremi durdurana kadar bu süreç böyle sürecek. Hayvanlar yok edilecek. Turistlere şirin görünmek adına kamyonlarla toplanıp canlı canlı gömülecekler. Sorada biz yapmadık diyecekler. Hiç onlar yapmazki zaten. Bu hayvanlar kendi eceliyle ölür ve ne tesadüfki gider o çukurlara girerler.
Gelecekler, ve yine çok sevilecekler
Zamanı gelince gidecekler...
Not: Acımı benim yüreğiminvamında anlayabilen. Benim gibi hissedebilen ve o günlerimde beni mailleriyle telefonlarıyla dualarıyla yalnız bırakmayan, Çağıl Hale KAYAR'a ve Ayten TUTKUN'a, Esrama ve benim kadar üzülen ama beni teselli etmek için soğukkanlı görünmeye çalışan, barınak yollarını aşındıran "güzel yürekli babama" teşekkür ederim.

13 Mart 2008

Babamın Kedisi KORSAN





Merhaba,



Size yinecacık, sevgi dolu ama sonu yine hüzünle biten bir hikaye anlatacağım. Bu anlattıklarım okurken yada yazarken hikaye gibi geliyor ama bunlar bizim yaşamımızın parçaları, anıları. Kimi tatlı kimi çok acı.

Bizim bahçemizde baktığımız kedilerden biriydi Benekli. Bir gün ondanda bahsederim. Ama bugün Korsandan, Beneklinin birkaç nesil soraki torunundan bahsedeceğim.

Korsan gerçekten güzel bir kediydi, resmindende anlayacağınız gibi. Hem güzeldi hemde yüreği sımsıcaktı. Bütün hayvanlar öyledir ama bazıları daha da bir yakındır insana. Korsan evin neşesi idi. En çok da babamı severdi, babamda onu. Her akşamdönüşü Korsanı mıncıklayarak uzunca bir süre severdi. Hatta eve alırdık, severdik severdik oda memnuniyet içerisinde teslim olurdu. Hamur gibi gevşedikçe gevşerdi sevildikçe. Paşanın (bizim için çok önemli kedilerimizden birisi daha) ölümünden sonra dahada bir yer etti gönlümüzde. Bahçede özel yatağı yastığı vardı. Zaten bütün gün bahçede uyur, oynar, sevilir sevilirdi. Babamla iletişimi bir ayrıydı burdan yazı ile fazla tarif etmem mümkün değil. Görmeniz gerekirdi.

Bir sabah bu güzel günler son buldu malesef. Bir sabah işe gelirken yol kenarında bulmuş onu babam. Sorumsuz bir sürücü, sokak arasında kimbilir nasıl hız yaparak geliyorduki. Korsanı bizden aldı. Bu acı görüntüyü gören keşke babam olmasaydı. Onu en çok seven olmasaydı keşke. Tabi acıda olsa onu ordarakamazdı. Bişeylere sardı ve dükkanın bahçesine gömdü. Dosta son hizmetti bu. Çok acıydı ama görevdi.
Bir aracın sürücü koltuğuna yerleşen insanlar, bütün dünya ve bütün yollar kendinizin zannetmeyin lütfen. Yolarlayabilecek bir çocuğu bir hayvanı hesaba katın. Ezdiğiniz canla beraber kaç kişininde acı çektiğini unutmayın. Birgün o yolarlayan sizin bir canınızda olabilir bunu asla unutmayın.